Yazar mıydım bilmiyorum, yine aynı sözü görmeseydim bugün şu geçmiş zaman olur ki uygulamalarından birinde, yazmayalı ne kadar uzun zaman olmuşken...
Bahsi geçen söz Tezer'ciğim Özlü'nün "Hiç kimseyi yalan söylediğini anlayacak kadar tanımak istemiyorum." sözü..
İnsanlar hakkında bildiklerimiz insanların söyledikleri kadardır, önermesinden çıkarsak yola, burada konuşmayı sonlandırıp dükkanı kapatmak gerekirdi. Ama hep bir öncesi, bir anlatılmayan, bir merak edilen yok mudur? Ve şüphe etmek başlatmadı mı bütün sorgulamaları?
Belki bu düşünüş tarzından belki de hani o küçüklükten eksik kalan -güven- duygusundan hep bir yalan, bir aldatılma, bir kandırılma aramadım mı? Zihin hep bu yönde işleyince de yalanları görmek -ki insanlar gözümün içine baka baka yalan söylerken- bu kadar zor muydu? Ya da herkes yalanları görüyordu da görmemeyi mi tercih ediyordu akıl sağlığı için?
Bu bir 6 dakika denemesidir:)