Birkaç hafta önce Facebook üzerinden Bahar şükretme üzerine 3 günlük bir yazı paylaşıp, benim de devam ettirmem için beni etiketlediğinde önyargılarım hemen alarma geçip şükretmenin dini bir yanı olduğundan dikkatli kullanılması gerektiğini düşündüm, sonra merak ettim ve şükretmek kelimesinin anlamını araştırdım. Gerçekten de karşıma daha çok dini içerikli siteler çıksa da sözlük anlamı olarak “Bir kimseye minnet duymak, gönülden borçlu olmak” olarak ikinci bir anlamı da var. Aslında önyargı değilmiş içimdeki hisler anlamını doğru biliyormuşum fakat halen kafamda tam oturtamamamın nedeni “borçlu olmak” kelimesi galiba..
Zor şartlar altında tek başına 2 çocuğu büyütmeye çalışan annem; hiç kimseye borçlu olmak istemeyen, tek başına yetebilmeye çalışan bir anneydi, yardım istemek ve borçlu olmak olmazdı, belki de önyargım buydu.. Kendine yetebilmelisin, böylece kimseye borçlu kalmazsın.. Peki neden borçlu kalmak bu kadar kötüydü, çünkü insanlar ona borçlu olduğunda bu borcu ödemeni beklerlerdi, iyilik yap denize at çok eskilerde kalmıştı, insanlar iyiliklerinin bir karşılığını bekliyorlardı. Ve bu borçlu olma hali senin başının hep eğik durması demekti belki de… Anlaşıldığı üzere halen çözebiliyor değilim, derin bir konu.. Sadece etrafımdaki gönül borcum olan insanların bunu bir borç gibi görmedikleri için -iyi ki var oldukları için- şükredebilirim. Kime, neye orası mühim değil galiba:)
Ama bu konu üzerine günlerdir düşünmemi sağlayan Bahar’a beni yorduğu için teşekkürler ayrıca:)
Bu düşüncelerle boğuşurken aynı zamanda da Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabını da okuyunca beynim karman çorman oldu.. “Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır” diyen Virgina teyze saolsun elinde bir kayıt cihazı ile yürür gibi yazdığından ilk zamanlarda biraz adapte olmakta zorlansam da ilerledikçe elimden bırakamaz hale geldim.. (Bu kitap ile ilgili ayrıca yazılacak)
3 yıldır izin günüm olan pazartesileri Minik kuş Mai Ada ile anne kız günümüzdü. Ve malum okula başlayınca bizim anne-kız günleri güme gitti. Bu gün Ada’yı okula bıraktıktan sonra durdum, “Ee ne olacaktı şimdi, ne yapacaktım?”
Günlerdir kendime zaman ayıramamaktan yakınan, hiçbir işe yetişemediğini söyleyen ben kendime ait zaman kaldığında sudan çıkmış balığa döndüm. Virginia teyzeyi okurken diyordum ki içimden insanın odası, parası da olsa kendine ait bir zamanı yoksa hepsi boşunaydı.. Ve evet şimdi zamanım vardı..Biraz hüzünlü bir mutlulukla yola koyuldum -mutluluklarımız bile hüzünlü hep bir yanımız eksik, hep bir yanımızda tamamlanmamışlık hissi-
Uzun zaman sonra yanımda minik kuş olmadan, “Hala bitmedi mi? Oraya da mı gideceğiz” diyen kocam olmadan kendim-ben-tek başıma kitapçıya gidip gönlümce dolaştım, ardından 5-6 giyecek mağazasına girip deneyip, beğenmeyip, beğenip sakince düşünüp alışverişimi yaptım. Kimse bana seslenmedi, kimse benden bir şey istemedi.
Oturup kendi başıma kahvaltı edip, dergi okudum, çayımı da sıcak içtim:) İşte tüm bunlar olurken tekrar aklıma şükretmek kelimesi geldi.
Şükretmenin kelime anlamı zihnime halen yabancı geldiğinden “iyi ki var” dediğim insanlar geldi aklıma..
Yaşamının tüm zorluklarına rağmen benim var olmamı, ben olmamı sağlayan; hayatımın her anında yanımda olduğunu hissettiğim, özü sözü bir olup dürüst olan; yanlışıyla doğrusuyla belki de bu hayatta kızımdan sonra tek kabulüm olan ve beni kabul eden annem,
Bana emeği geçen, beni büyüten, sadece iyi günümüzde değil zor günümüzde de yanımızda olan ananem, dedem, teyzem ve dayılarım,
Kardeş olmanın anlamının içini dolduran, uzaktayken bile yakın olan, beni zorlayan, düşünmemi sağlayan, Ada’nın doğumuyla beraber bir de süper dayı olduğunu kanıtlayan nev-i şahsına münhasır kardeşim,
Pazartesi günleri izinliysem ve bugün itibariyle artık kendime ait bir zamanım varsa bunun sahibi; hayatımın her anında yanımda, yakınımda, ardımda, önümde, kalbimde olan; sesine, sözüne, duruşuna, tutuşuna hayran olduğum, patronum demek garip olsa da patronum ve arkadaşım Selin Atasoy,
Uzakları yakın kılan, mesafenin önemini ortadan kaldıran; konuştuğumda, gördüğümde gülümseten, sadece var olmasının bile içimi ısıttığı Gülnur Ürgüplüoğlu,
Tanıdıkça, alıştıkça, emek verdikçe hayatıma yayılan, hayatına yayıldığım; her görüşmemizden sonra bir sonrakinin planını yaptığımız Gülşah Kurultayoğlu,
Otuzundan sonra insan yeni tanıştıklarıyla, uzun uzun konuşup, dertleşip, gülüp, kendini ait hissedip, bir de özlermiymiş.. Her buluşmamızı iple çektiğim Bir kitap bir sohbet kadınları,
Tüm hayatım boyunca beni ben yapan, bana anlam katan, beni büyüten arkadaşlarım,
Beraber büyüdüğüm; kendimi tanımamı, sınırlarımı zorlamamı sağlayan; “yanımda bulunca” mutlu olduğum; “Çok sevdiğimden değil, zor sevdiğimden”.. hayatımda olan, hayatında olduğum kocam,
Bir gün gözümü açtım ve bu hayattaki en güzel, en saf, en dürüst şey hayatıma girdi. Anne olmamı sağlayan, beni büyüten, yüzüne her baktığımda sıcacık gülümsemesiyle bana bakan, gözleri parlayan; an be an hayatıma dolan, her düşündüğümde kalbimin sıkıştığı Mai Ada’m,
İyi ki var..
Bunlar için, bana katıkları için tüm bu insanlara şükrediyorum..
Ve sizleri buradan aya aydan da buraya kadar seviyorum:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder