28 Mayıs 2013 Salı

Oyun incelemesi- Panda Monium

Nerden baksan 10. yıla giriyorum bu sene, 10 yıl önce mezun oldum okuldan.. O zaman bu zaman farklı gelişim gösteren çocuklarla çalışıyorum. Oyunlar, hikaye kitapları, yardımcı kitaplar, oyuncaklar arasında geçen yıllar ve geçecek yıllar:)
Geçen yazılardan birinde bir çocuk kitabındaki yanlışlıklar dikkatimi çekmişti, sonra da Panda Monium oyununu oynarken gizli kapaklı yapılan cinsiyet ayrımcılığına takıldım.Grup halinde oynanan bu oyundan her kart için yapılacak belirli bir hareket var: karttaki Panda ellerini davul çalıyorsa ellerini yere vurmak ya da viyolonsel çalıyorsa omuzlarına dokunmak gibi..



Çocuklar her kartta ne yapıldığını tanıtıyorum sonra biraz ısınma turları ve ardından oyun başlıyor acayip eğleniyorlar.. Hem kısa süreli bellek hem görsel hafıza hem motor taklit ve daha daha birçok beceri çalışılıyor. Kartta ne yapılacağını unutan çocuk ise arkadaşlarına bakarak taklit etmeyi ve dikkatini odaklamayı öğrenebiliyor. Buraya kadar çok güzel olan bu oyunda çocuklara gizli bir mesaj varmış gibi geldi bana. Kartlarda bir tane kadın panda var diğerleri erkek ve şarkı söyleyen kadın panda kartının hareketi -kulakları kapama- iken şarkı söyleyen erkek panda kartının hareketi -ayağa kalkma-
                              

Bilmem anlatabildim mi?! Belki ufak bir detay belki daha neler var diyeceksiniz ama önemli bir detay..

21 Mayıs 2013 Salı

Bahçeli eve felsefi yaklaşım:))

Kendi çapımda doğa farkındalığı yaratmaya çalışıyorum, Ada'nın domatesin ağaçtan düşmediğini, biberin pakette yetişmediğini, böceklerin reklamlarda olmadığını bilmesini isterim.
"Çocuğunuz okulumuzun tarlasında ata binerken elindeki kılıçla piyanonun tuşlarına basarak ordan çıkan tınıyla çinceyi öğrenecek" diyordu Burak Ülman yeni nesil özel okulları anlatırken TEDxRESET konuşmasında.. Bunu da istemiyorum tabii ki, doğal akışında öğrensin her şeyi . Yapay bir zeminde bir simülasyon programında değil...
Benim çocukluğum öyle köyde falan geçmedi, annanemin evinde gayet hijyenik ortamda büyüdüm. Ama yine de bahçede tavuk, horoz, bıldırcın vardı; ayva ağacı vardı hiç erik ağacına tırmanmasam da - Adapazarı ayvası derler ya hani pazarlarda işte her yer ayva ağacıydı- ayva ağacına çıkmışlığım vardı ve tabii bir de balkonda binbir çeşit çiçek..
Ve tabii doyasıya sokak vardı: saklambaç, yerden yüksek, evcilik, bisiklet sürmek ve akşam ezanına kadar oynamak..
Tüm bunları düşününce ve üzerine ekleyince şimdi ki korku toplumunu Ada bu kadarını bile yaşasa yeter diyorum.
Meşhur çocuk kitapları, yeni akımlar hep bu yönde "Daha Sade Bir Hayat", "Waldorf"akımı , "Montessori" ve daha niceleri diyor ki eski çok eskiye dön belki benim çocukluğumdan bile eskiye..
İçinde yaşadığımız bu çağda mümkün mü bilmiyorum, ve olması gerekir mi ondan da emin değilim.. Bu bilgilerden yola çıkarak yeni bir şeyler yapmak gerekir... Evet -DOĞA- olmalı işin içinde ve aynı zamanda -TEKNOLOJİ- de..
Hızlı hayatlarımızın içinde nefes alacak zamanlar olmalı ve  hayatımızın kendi akışı -rutini- olmalı.
Yoğun iş temposu içinde akşam evde Ada ile geçirdiğim 1-2 saat huzurlu zamanlar olmalı, herşey 1-2 saatliğine ertelenmeli belki de..Önce "Montessori" ile ilgilenmeye başladım, temel felsefesi bana uygundu.. Yıllardır özel eğitim işinin içinde olan biri olarak çok tanıdıktı. Sonra üzerine okuduğum kitaplarda üç aşağı beş yukarı aynı akımdan geliyordu "Yapabilmem için bana yardım et", "Çocuk günlük hayatın içinde olmalı", "Hayat daha sade yaşanmalı" bla bla bla...bunlar yazabilirsem başka bir konunun başlıkları..(Ama buyrun burada yazılmışı var Yeliz'den kopya:))
İlk bahçe çalışmalarımızdan..
Konu neydi onu unutsam da:) uzun lafın kısası bu hayatı planlarken ilk yaptığımız hamle bahçesi olan bir eve taşınmak oldu, küçük balkonvari bir bahçe ile Ada kuşumuza en azından nefes alacağı bir yer yarattık, umarım o da bundan memnun olur ileride.  Zira böcek fobisi olan biri olarak ben bu bahçeli ev olayında pek bir gergin olsam da umarım Ada için keyifle hatırlayacağı zamanlar olur..