1 Ekim 2013 Salı

Hayat Ağacı

En son 28 Mayıs tarihinde yazmışım, dört ay önce bugünlerde başlamıştı direniş; tam da bahçeli eve felsefi yaklaşım ve kız-erkek arasındaki ayrımcılığın oyunlarda bile olduğundan bahsetmişken.. Evet her şey bir ağaç yüzünden başlamıştı ve mesele bir ağaç değildi elbette..
Zor zamanlardı, etkisi azalmış olsa da insanlarda bir parça farklı bir bakış açısı kazandırdığı için halen devam ediyor aslında.. Ve aslında yazılacak o kadar çok şey var ki, şaşırtan-üzen-gülümseten-umut dolu ve tüketen..
Yazamadım hiç bu konuda ne de bir başka konuda. Bu konuda yazmadan başka bir konudan bahsetmek ise içime sinmedi- çocuklar ölmüştü çünkü.. Ne denilebilirdi ki çocuklar ölüyor halen, birer birer yitiriyoruz sevdiklerimizi.. Hani o hiç tanımasak, gitmesek, görmesek de orada sevdiğimiz çocuklar öldürüldü- Bir yerden başlamalıydı yazmaya ama kaldığım yerden olamazdı artık, kaldığım yerde, kaldığımız yer de değildik hiçbirimiz, biz...


Bu yazıyı yazmaya başladığımda tam da bu çalmaya başladı.. Tesadüf, tesadüf müdür? Bu bir tesadüf değildi tabii ki benim müzik listemde olan bir parçaydı ve benim listemde buna benzer bir çok parça vardı, bu olmasa bir başkası çıkacak ve ben tesadüf mü diyecektim yine.. Biz hazırlıyoruz tesadüfleri... Bir ağaç tesadüf müydü tüm bunların olmasında, bu olanlar tesadüf müydü?

Bu süreçten herkes farklı çıktı, herkes biraz büyüdü belki de ve herkes biraz daha açık olmaya başladı karşısındakine.

Benim için neydi peki gezi, direniş, polisler,  medya..


Taksim Gezi Parkı' na hiç gitmedim. Taksim' e gitmişliğim olsa da uzaktan görmüş olsam da hiç gitmedim öncesinde Gezi'ye.. Ama insanlar Gezi için ilk eylem yaptıklarında haberim olmuştu olanlardan daha çadırlar şafak operasyonuyla yerinden sökülmemişti.. Hatta sanırım bahçeli eve felsefi yaklaşım yazısı biraz da oradan aklıma çağrışanlardı. Yani Gezi benim parkım değildi ve evet benim parkımdı içinde ağaçlar olan, içinde yeşili olan..

Şafak operasyonuyla başladı her şey.. Bir sabah ansızın.. Ve birden bire başladı her şey, biriken ne varsa birden dökülmeye başladı ve birer birer öldürdüler çocuklarımızı.. Direniş benim için yeniden umut, heyecan ve ateş olmuştu ve ateş düştüğü yeri yakardı.. Gündüzler bitip geceler başlayınca ayrılmaz oldum TV ve bilgisayarın başından.. Sürekli bir bilgi akışı halindeydim. Şimdi bakınca yanlıştı, hiç plan yapmadan başlamıştı çünkü her şey ve her yer  bilgi kirliliği olmuştu bir anda.. 

Bir başkomiser emeklisiydi dedem- annemin babası polisti- ve dayımı askerler, polisler sayısız işkenceden geçirmişlerdi.. Hiç sevemedim, dedeme rağmen sevemedim polisleri.. Polis benim için küçüklüğümden beri şiddetti, dedem evde silahını temizlerdi.. Polis savaştı, oysa ben barış düşleriyle adı konulmuş bir kız çocuğuydum..

Annem gazeteciydi, gözümü açtığımda hani şu medya denilen şeyin içindeydim, eve gelen gazetelerle büyümüştüm, kardeşim gazetelerden kendi kendine okumayı öğrenmişti.. Ve büyüdüm gazete medya oldu, meydan medya patronları doldu.. Büyüdükçe anladım insan istediğini yazabilir, yazıyla istediğini kandırabilirdi.. Direniş sürecinde "Biz yıllarca güneydoğumuzdaki olayları bu medyadan mı öğrendik?" lafı umuttu benim için farkındalığa dair ufak bir umut..

Bu kadar kısa değil yazacaklarım ama şimdilik bu kadar, umarım yazdıkça yazabilirim..


*Hey You, Pink Floyd
*Kızıma Mektup, Bülent Ortaçgil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...